Para batırmanın yollarını yazmaya başlamışken sucuk işi ile devam edelim…
Rusya’da nasıl para batırdığımızı, Irak’ta neden zarar ettiğimizi yazınca, konferans teklifi aldım. Para batırmanın yolları çok ilginç gelmiş olmalı ki, beni konferansa davet ettiler.
Konferansta da, para batırmanın yollarını anlatacağım. Böylece, bunun tersini yapanlar para kazanmış olacaklar.
BİGİAD’ı kurduğumuzda, genç iş adamları olarak bir araya geldiğimizde; genelde “nasıl ortaklıklar yapabiliriz”, “Biga’da neler yapmalıyız” diye konuşuyorduk. Yeni iş fırsatları falan…
Bir gün dernekteki arkadaşlardan birisi -şu anda muhasebeciliği devam ettiriyor, kendisini de çok severim- bana dedi ki; “Başkan, sucuk işine girelim. Sucuk fabrikası kuralım. (örneğin) Etin kilosu 10 liraysa, sucuk 12 lira.. Bu işte çok para var!”
Tek sayfalık fizibilite raporuna baktığınızda, süper bir iş…
“Tamam!” dedik, “girelim biz bu işe.”
Ben, Ekrem ve 3 arkadaşı daha yanımıza aldık. Beş kişilik ortak ile Kale Et Entegre Anonim Şirketi’ni kurduk. Karabiga Belediyesi’nden kullanmadığı buzhaneyi kiraladık. Makinaları satın aldık. Sermayeyi koyduk. 7-8 çalışanla üretime başladık.
Her birimizin koyduğu sermaye tutarı ise, birer otomobil parası kadardı; çünkü ortaklardan birisi yeni aldığı Renault Broadway otomobilini satıp ortak olmuştu. Aramızda da iş bölümü yaptık. Ben, başkan ve genel yonetimden sorumlu. Bir arkadaş (muhasebeci olan) para işlerini yürütecekti. İki arkadaş pazarlama-satış işine bakacaktı. Bir arkadaş da üretimle ilgilenecekti.
Tabii, her arkadaşımızın sucuk işi, ikinci işiydi.
Sucukları parti parti üretmeye başladık. Bir partide 500 kilogram, bazen 1.000 kilogram üretim oluyordu.
Satın aldığımız panelvana sucukları yükledik, İstanbul’a gönderdik. Bizim Biga’dan gönderdiğimiz sucuklar, fabrikada tarttığımızda 1.000 kilogram ise, İstanbul’a varıncaya kadar 850-900 kilograma düşüyordu!
Sucuk bekledikçe suyunu çekip kuruyor ve kilosu düşüyormuş! Nereden bilelim?
Bizim pazarlamacı ve soför de, yol boyunca bol bol sucuk ikram ediyormuş. Hesap soran yok! Cunku arkadaşların kendi işlerinden başını kaldıracakları zaman yok.
Bir toptancı buldu arkadaşlar. Süpermiş!.. Bizim tüm malı satacak. “Tamam” dedik. Yükledik sucukları, gönderdik. Çekleri sahte çıktı, dolandırıldık. Adamı da bir daha bulamadık…
Hava güzel olunca, sucukları dışarıda doğal şartlarda kurutalım dedik. Karabiga havasında kurutalım derken, bizim sucuklar baloncuk baloncuk oldu. Nedenini sonra anladık. Karabiga’nın lodosu mu çokmuş, poyrazı mı, bilmiyorum… Rüzgardan anlayan biri değilim ki..!
Bu işi bilen bir uzman bulalım dedik. Bursa’daki fakülteden doçent hocalar getirdik. Çok paralar ödedik.
Çok ünlü bir sucuk markasının emekli ustasını bulduk. İşin başına getirdik. Ev tuttuk, yüksek ücret ödedik, ama yine tutturamadık. Usta emekli olunca biraz bunamış, formülü unutmuş olmalı.. Neyse, çekti gitti. Bizim formül işi kaldı, muhasebeci ortağa. Telefonla fabrikayı arıyor: “Biraz kimyon, birazda şundan, biraz da bundan…” Kale sucuklarının her parti tadı, bizim muhasebecinin günlük performansına kalmıştı.
Bu arada, ortak etmediğimiz üç arkadaşım da bana kızıyordu, onları neden ortak almadım diye.. Para sorunumuz da başlayınca, üç arkadaşı da birer otomobil parası kadar ortak ettik. Yine finans sorunları olunca, ben bir araba parası daha koydum. Etti 9 araba…
Yetmezmiş gibi, ardından da 94 krizi patlamaz mı? Faizler yükseldi. Kullandığımız kredilerin faizleri yükseldi. Zararımız katlandı. Arabayı sattık. Tesisi kapattık. Allah rahmet eylesin. Eski milletvekilimiz Ayhan Uysal’a fabrikayı devrettik.
Aldığımız kredileri kapattık. Elimizde 2 tane katalitik soba dışında bir şey kalmadı.
Sonuç olarak; işe sahip çıkmazsan, bilmediğin işe girip takip etmezsen, çalışacağın doğru adamları seçmezsen, finansı iyi yönetemezsen…
BATARSIN!… Biz de Öyle yaptık.