Soyadı Kanunu çıktığı zaman nüfus memurları ev ev, köy köy dolaşırlarmış. Aziz Nesin kitabında şöyle anlatıyor:
Nerede bir pısırık adam varsa, soyadının Aslan, Kaplan, Kahraman, Cesur olmasını istiyormuş. Türklüğünden şüphe ettiğim adamlar ise, Türk, Aslantürk soyadlarını alıyorlarmış. Sıra Aziz’e gelince nüfus memurları sormuş “Senin soyadın ne olsun” diye. Aziz Nesin de kendi kendine sormuş. “Aziz! Sen Nesin?”
İşte bu yüzden Aziz Nesin’in soyadı Nesin olmuş.
Takdir ettiğim, sevdiğim biriydi. Bir çok kitabını okudum.
Vehbi Koç da, işadamlarının örnek alması gereken biridir. Hayatının yazıldığı kitabını okudum. Çok etkilendim. Savaş yıllarında, o kadar sorunların çok olduğu, yurtdışına çıkışı bir yana,
Ankara’dan İstanbul’a bile gitmenin zor olduğu bir dönemde yaptıkları, hayal bile edemeyeceğimiz şeyler. Başarılı olmasındaki üç temel prensibini okudum.
-Randevunuza saatinde gitmeniz gerekir.
-Karşındaki insanı dinle ve ona değer verdiğini göster.
-Bir şeye reaksiyon vereceksen, üzerinden 24 saat geçmesini bekle…
Kadir Has hayırsever bir işadamıydı. Kayserili.
Kayserililer çok akıllı insanlar. Ticari becerilerinde birbirleri ile yarış ediyorlar. Birbirlerinden sinerji yaratıyorlar.
Meşhur bir fıkradır. Kayserili’ye sormuşlar. “İki kere iki kaç eder? O da soruyla yanıt vermiş: “Alışa göre mi, satışa göre mi?”
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi törenlerinde Enerji Bakanımız sayın Taner Yıldız ile sohbet ettik. Yine konu Kayserililerden açıldı. Kendisi de Kayseri li olan bakanımız anlatıyor:
“Yıllar önce elektrik tuketiminin çok az olduğu dönemde, ilk elektrik dağıtım özelleştirmesini Kayserili bir firma almış. Ancak, elektrik kullanımını artırmaları lazım olduğundan, düşünmüşler, ‘ne yapalım’ diye. En çok elektrik tüketen aletin ütü olduğunu öğrenince, binlerce ütü satın alıp, evlere bedava dağıtmışlar. Tabii ütü ucuz ve elektriği de çok tüketiyor. Böylece daha çok elektrik satıp, çok daha fazla para kazanmışlar.” Bravo doğrusu.
Bizim de Kayserili bir bayimiz vardı. Açılışına gittim. Gelenlere ikram etmek icin pasta siparişi vermis. Normalde ne yaparsın? Pastacıya siparişi verir ve hesabını ödersin. Ama bizim Kayserili pastayı bedavaya getirmiş. Nasıl yaptın bu işi dedim?
Pastacıları gezmiş ve mağaza açılışımıza, ürünlerinizi getirin, orada dağıtın; sizin içinde çok iyi bir reklam olur demiş. Sonuçta ikna ettiği pastacıya pastalarını getirtmiş ve mağazasında bedava dağıtmasına izin vermiş.
İşte, olaya nerden baktığımıza bağlı.
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez.
Kayserililerin, oturma günleri vardır. Akşamları bir araya gelen “oturma günü arkadaşları” nın, birbirleri ile sohbet ederken, işte böyle başarı öyküleri anlattıklarını ve bu becerilerinden esinlendiklerini tahmin etmek mümkün.
Demek ki, ne yapmak lazım?
Başarılı insanları örnek almak lazım.