Bugüne kadar bir çok girişimcilik öyküsü okudum. Bir çok girişimci ile de tanıştım. Her birinden alınacak o kadar çok dersler var ki….
2005 Yılı’nda Dünya Girişimcilik Yarışması’nda, Türkiye finalisti olduğumda, elemelerde 5 kişi kalmıştık.
Alara Tarım – Kerim Taner: Pentagon’a kiraz ihraç eden adam. Yarışmada birinci oldu.
Intercity – Vural Ak: Akrabalarının araçlarını günlük kiraya verirken , bugün 30 bin araçlık dev bir filonun sahibi.
Nurus Ofis Mobilyaları – Renan Gökyay: Ofis mobilyalarını Dünya’nın bir çok yerine satmış. Bir çok iş merkezinin dekorasyonunu üstlenmiş.
Kılıçoğlu Deniz Ürunleri – Orhan Kılıç: Muğlalı küçük bir balıkçı iken, bugün Kılıç Holding’in sahibi olmuş.
Bir önceki yıl ise Türkiye Şampiyonu, Damat Giyim’in sahibi Süleyman Orakçıoğlu olmuştu.
Her birinin ayrı bir öyküsü var.
Türkiye finalisti olduğumdan beri üniversitelerden sürekli konferans davetleri alıyorum. Verdiğim konferans sayısı otuzu aşmıştır.
İlk konferanslarımdan birinde, Koç Üniversitesi’ndeyiz. İki konuşmacıydık. İlk konuşmacı yemeksepeti.com sahibi Nevzat Aydın. Amerika’da okumuş.
Türkiye’ye gelince bir iki kişi ile yemeksepeti.com sitesini kurmuşlar. Restaurantları, lokantaları sisteme kayıt etmişler. Nerede olursan ol, istediğin yemeği sipariş edebiliyorsun, böylece kendileri komisyonlarını alıyorlar. Bu girişiminin azınlık hisselerini 44 milyon dolara verdi,
Nevzat Aydın. “Otobüsten indim BMW’ye bindim” kitabının yazarı Baybars Altuntaş, kurduğu franchise derneği ile dünyaca ünlü oldu. Son olarak, ABD Başkanı’nın daveti üzerine Amerika’ya gitti.
Simit Sarayı’na ne demeli? Simit, tezgahta 50 kuruşken saraya girdi, bir lira oldu. İstanbul’un göbeğinde bankaların onbinlerce dolar kira ödeyebildiği mekanlarda, artık simitçiler var. Simit sarayları marka oldu. Marka değerinin 500 milyon lira olduğu konuşuluyor.
İşte marka olmak böyle bir şey…
Viaport alışveriş merkezlerinin İstanbul’da, Ankara’da bir çok outlet mağazaları var. Yirmi yıl önce Ankara’da müteahhitlik yaptığı dönemlerde, inşaat kapılarını Biga’daki kapı fabrikamızdan alırlardı. Emin Bayraktar ve oğulları. Müthiş insanlar. Milyar dolarlık servetleri var.
Sütaş – Muharrem Yılmaz. Karacabey Ticaret Odası Başkanlığı döneminden tanıyorum. Süt ile inekleri öyle bütünleştirdi ki, yaptığı reklamlar çok tuttu ve bugün bir milyar lira cirolara ulaştı. Bu büyüklük, kendisinin TÜSİAD Başkanı olmasını da sağladı.
Ali Sabancı. TOBB Genç Girişimciler Kurulu Başkanı. Sabancı ailesinden gelen serveti var, ama boş durmuyor. Dünya’nın en büyük uçak siparişini vererek tarihe geçecek bir girişimde bulundu. 100 uçak siparişi verdi. Ailesinden gelen zenginliğin önemini de biliyor. Bir konferansında dinlemiştim. “Ben ilk girişimimi, doğru bir anne – baba bularak yaptım” diyor.
Lc Waikiki, 2000 Yılı’nda yaşadığı kriz ile aldığı çok önemli bir karar ile tüm bayilerini bir gecede fesih ederek, kendi mağazalarını açtı ve ciroları 2 milyar liranın üzerine çıktı. Lc Waikiki aslında bir Fransız markasıydı ve Vahap Küçük’ün başkanı olduğu şirket üç ortaklı şirketi, fason iş yapmayla yola çıkmıştı. Bugün, küresel çapta Lc Waikiki markasının da artık tek sahibi. Yeni markalar üretmenin peşinde.
Daha bir çok marka örneği verebiliriz. Matras Deri, İnci Ayakkabı, İpekyol…
Bolgemizden bir başka örnek:
Küçük bir demir atölyesinden bugün Türkiye’nin en büyük 10 şirketinden birinin sahibi olan Bayram Aslan. İçdaş’ın sahibi. Takdir etmemek mümkün mü..?
Hürriyet gazetesi ekonomi yazarı Sadi Özdemir “Anadolu Kaplanlar” kitabında, Türkiye’deki 70 kadar girişimci öyküsüne yer vermiş. Doğtaş’a ayırdığı 5-6 sayfanın başlığına, “Kahvecilikten, Mobilya İmparatorluğuna” diye yazmış.
Bu arada ODTÜ’nün ilk girişimcilik yarışmasında yılın girişimcisi seçildiğimi de belirtmiş olayım.
Çok girişimci gördüm ve çok girişimcinin öyküsünü okudum, ancak ‘Uzaya giden Türk girişimci’ ile tanıştıktan sonra, kendi kendime “Bu kadarına da pes” dedim.
Adı, Durmuş ….. Başbakanımız’ın Macaristan seyahatinde tanıştım. Alçakgönüllü, pozitif enerji yayan, hiperaktif birisi.
Uçaktan bahsediyoruz. “Benim uçağım var. Pilot eğitimimi Amerika’da aldım” diyor.
Holdingten bahsediyoruz. “Benim de holdingim var” diyor.
Kartvizit istedik, “Yanımda yok” dedikten sonra bir de, “Uzaya ilk giden Türk benim” demez mi?…
Başbakan kendisini gördüğünde “Uzaylı ne haber?” diyormuş.
İyice şüphelendim.
Kim bu adam?…
Google’a girdim. Gerçekten Türkiye’den uzaya giden bir Türk var mı diye…
Girdim.. Baktım ki evet..
Bir Türk uzaya gitmiş.
Adı, Durmuş . . Fotoğraftaki o.. Ta kendisi!
Bizim Durmuş …
Büyük bir holdingin sahibi. Onlarca şirketleri var, üniversitesi var.
Evettt.. Bu Durmuş, o’ydu, bizim Durmuş …
Ama, kendisi hiç durmamış…
İnanmazsanız, girin internete bakın.
Kartvizit bastırmaya hiç gerek yok.